29 Aralık 2017
Sayı: KB 2017/50

Saldırı furyası 2018’de de sürecek
Dinci-gerici iktidarın 2017 yılı icraatları
Tek tip elbise dayatmasına karşı tutsaklarla dayanışmaya
Kimin için kamu düzeni ve güvenliği?
Kalkınma Ajansları gerçeği - 2
Taşerona “kadro” düzenlemesi yasalaştı
TOMİS Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
2017’de işçi ve emekçi eylemleri
2017 işçi sınıfı için sert bir mücadele yılı oldu!
İstanbul’da ihraçlara karşı direniş 45. haftasında
OHAL’iniz de KHK’larınız da düzeninizi kurtaramayacak!
Taşeron işçileri olarak AKP’nin yalanlarına kanmayacağız!
Büyük madenci yürüyüşünün 27. yılı
Patrona kreş teşviği, işçiye aldatmaca
‘İstanbul gençlik meclisi’ kurultay gündemiyle toplandı
Güney Kürdistan’da protesto gösterileri
“Sıradan insanların, sıradan insanlarla birlikte sıradan insanlar için yaptığı devrim”
Katil devlet suçunu gizlemeyecek kadar pişkin
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Büyük madenci yürüyüşünün 27. yılı

 

CIA şefi Paul Henze’in, dönemin ABD başkanına “Bizim çocuklar başardı!” diye haber verdiği 1980 askeri faşist darbesi işçi sınıfına siyasal, ekonomik, sosyal açıdan çok yönlü bedellerin ödetildiği bir sürecin önünü açmış oldu.

Faşist darbenin ardından işçi sınıfının ilk kıpırtıları, ilk silkinişleri 1980’li yıllarda başlar. 1986’da 93 gün süren görkemli greviyle Netaş işçileri sermayeye karşı boy gösterir. Akabinde bir dizi eylem, direniş, grev baş göstermeye ve yaygınlaşmaya başlar. 1989’da kamuda toplu iş sözleşmeleri tıkanmıştır, taleplerinin karşılanmamasına kamu emekçilerinin yanıtı eylemler olmuştur. Mart, Nisan, Mayıs aylarını kapsayan bahar eylemleri sınıfa umut aşılamış ve kararlı duruş kamu emekçilerine kazandırmıştır.

1990’lı yılların görkemli direnişlerinden bir diğeri ise bu canlı baharın ardından gelen Zonguldak maden işçilerinin görkemli yürüyüşüdür.

1980’li yıllarla başlatılan özelleştirmelerin ve kamuyu tasfiye uygulamalarının biriktirdiği öfke, 1990 yılında binlerce işçiyi kapsayan toplu sözleşme sürecinde maden patronlarının dayatmalarına karşı tekrar ve yoğunlaşarak açığa çıkmıştır.

Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş, Türkiye Taş Kömürü Kurumu ve Maden Tetkik Arama’yı kapsayan TİS süreci Mayıs ayında başlamış fakat uyuşmazlık yaşanmıştır. Resmi arabulucu toplantılarından da bir sonuç çıkmamıştır.

Buna karşı maden işçilerinin hoşnutsuzluğu büyümüş, hoşnutsuzluklar yasal süreleri beklemeden eylemli protestolara dönüşmüştür. Binlerce işçinin yaptığı mitingler devletin kolluk kuvvetleri tarafından engellenmez hale gelmiştir. Farklı iş kollarından işçiler de maden işçileriyle dayanışma içerisine girerler. İşçi sınıfının tabandan gelen basıncı Genel Maden-İş Sendikası’nın nihayet 20 Kasım’da grev kararını ilan etmesini sağlamış, grev tarihi 30 Kasım olarak belirlenmiştir. Türkiye Maden, Enerji ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu greve karşılık lokavt ilan eder.

Grev Zonguldak Ereğli havzasında büyük bir coşkuyla başlar. 30 Kasım günü Çorlu, İzmir, Balıkesir, Konya, Malatya, Sivas, Diyarbakır, Van, Adana, Trabzon Maden Tetkik Arama Müdürlüklerinde çalışan işçiler de greve başlarlar. Zonguldak havzasındaki maden işçileri eşleri ve çocuklarıyla tüm kenti sokaklara dökmektedir. Büyüyen, kitleselleşen mücadele sermayedarın öfkesini büyütürken, maden patronları devletin meseleye el atmasını ve süreci hızlandırmasını talep etmektedir. Madenlerin kâr etmediği, devletin sırtında bir kambur olduğu, zarar eden işletmelerin kapanacağı yalanları hükümet tarafından sürekli dillendirilmeye başlar. Maden işçileri özelleştirmelerle patronlara yağlı kâr kapısı, işçiye mezar açma niyetindeki hükümete karşı tepki gösterir, dönemin cumhurbaşkanı ve özelleştirmelerin o günkü uygulayıcılarından biri olan Turgut Özal’a şöyle seslenir; “Ankara’nın şişmanı, işçi düşmanı!”

Bu süre zarfında hükümet araya girer ve Genel Maden-İş Sendikası’yla görüşmelerde patron tarafı olarak görüşür, fakat sonuç çıkmaz. 4 Ocak’ta Ankara’ya yürüyüş kararı aldırtan işçiler 3 Ocak’ta yola çıkmaya hazırlanır fakat otobüsler verilmez. İşçilerin Ankara’ya gidişi engellenmeye çalışılır.

Maden işçileri kar, kış, kıyamet demeden yola çıkar. Kararlılıkları ve haklılıkları insanca yaşamak ve çalışmak isteyen binleri de peşine takar. İşçi eşleri, çocukları, belediye işçileri, esnaflar bütün kent yola koyulmuştur, maden işçilerinin öncülüğünde.

Sermayenin darbesiyle ezilmeye çalışılan işçi sınıfının bu görkemli direnişi ve kararlılığı, yine sermayenin tüm güçlerini alarma geçirmiş, devlet tankı, askeri ve diğer zor aygıtlarıyla işçi sınıfının karşına çıkmıştır. Önce maden işçilerine gönderilmek istenen battaniye, ilaç gibi ihtiyaçlar engellenmiş fakat yürüyüş devam etmiştir. Daha sonra işçilerin önü kesilmiş, öncü işçiler gözaltına alınmıştır. İşçi sınıfının verili bilinç, örgütlülük düzeyi diğer taraftan hükümetin baskısı, devlet zoru ve sendikanın uzlaşmacı tavrının ortaklığı sonucu barikatlardan geri dönülmüştür. Sendika başkanının geri çekilin açıklamalarına tepki gösteren ileri, öncü işçiler sorguya alınmış ve Zonguldak’a geri dönüşler başlamıştır.

Yürüyüş bitirilmiş, görüşmeler sendikacılarla hükümet arasında sürmüş, beklemeci bir tutum izlenmiş ve işçilere ihanet edilmiştir. Grevin 57. günü, 25 Ocak’ta ise Irak’ın Kuveyt işgaline Birleşmiş Milletler’in Koalisyon güçleri oluşturması ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra aktif hizmet ve işbirliğini pekiştirmek isteyen Türkiye’nin Batılı emperyalistlere olumlu yanıtı, Zonguldak maden işçilerinin grevini “milli güvenlik” bahanesiyle yasaklama ve bu muhalefeti bastırma fırsatlarından biri olmuştur.

Zonguldak madenlerini işçiye mezar eyleyenler, temel ihtiyaçların, otobüslerin işçilere ulaşmasını engelleyen, kolluk güçlerini işçiye barikat yapan ve Ankara yürüyüşüne yasak koyanlar Irak’ın Kuveyt işgalinde BM Koalisyon gücü olarak Türkiye’nin tüm üslerini emperyalist güçlere açmış, Türk askerleri Irak sınırında kullanılmıştır. TSK, Zonguldak maden işçilerinin karşısında da kalkan rolünü oynamış ve emperyalistlere hizmetini bu alanda da layığıyla yerine getirmiştir.

 

 

 

 

Sumitomo’da “pişmanlık” uygulaması

 

Sumitomo işçilerinin günlerce sürdürdüğü kararlı mücadele sonucunda patron işçilerle görüşmek zorunda kaldı. Son günlerde patron ve işçiler arasında yapılan görüşmeler sonucunda herkesin işe geri alınacağı şekilde parça parça iş başı yapılması yönlü bir karar çıktı.

25 Aralık sabahı itibari ile, işten çıkartılanlar iş başı yapmaya başladı. İşçilerden yansıyan haberlere göre, Sumitomo yönetimi iş başına çağırdığı işçilere ‘pişmanlık’ kağıdı imzalatıyor. Kağıdı imzalayan işçilerin ayrıca ifade vermesi ve yönetimden özür dilemesinin istendiği ifade ediliyor. Ayrıca bu uygulamadan sonra da hemen iş başı yaptırılmayıp “haftaya iş başı yapılacağı” söylenerek işçilerin geri gönderildiği belirtildi.

Pişman olacak bir şey yapmadığını düşünen işçiler bu dayatmadan kaynaklı iş başı yapamayacaklarını belirtiyorlar. Direniş sürecinde fabrikaya dönmek isteyen işçilere aynı uygulama yapılmıştı ve bu koşulları kabul edip üretim yapmaya başlayan işçiler işten çıkartılmıştı.

Direniş boyunca “Vazgeçmeyen Sumitomo işçileri, kendi birliğini güçlendirmeli, Türkiye’nin dört bir yanından işçi ve emekçiler bu birliğin yılmaması, yıkılmaması ve kazanması için dayanışma örmelidir” açıklaması yapan Petrokimya İşçileri Birliği, patronun aldatmacasına kanmamaya çağırıyor.


 
§